Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç, HSYK'nın Erzurum'da 4 savcının özel yetkilerini
kaldırmasını değerlendiriyor.
Bülent Arınç, HSYK karanını değerlendirirken, "Bunu kabul edilemez
hukuksuzluk, özgürlük ve adalet anlayışımıza vurulmuş bir darbe olarak
görüyoruz" dedi.
Arınç, düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
"Bunu kabul edilemez hukuksuzluk, özgürlük ve adalet anlayışımıza
vurulmuş bir darbe olarak görüyoruz. Türkiye, çetelerle, mafyayla,
hukukdışı karanlık odaklarla büyük bir mücadele içindeydek, demokrasi
adına tarihin en büyük hukuk mücadelesini yürütürken alınan bu karar
hukuk mücadelesine engellemeye çalışanlara adeta cesaret vermiştir."
"Bir hukuk faciasıyla karşı karşıyayız" diyen Arınç, "Türkiye bir
yargıçlar devleti değil, demokratik bir hukuk devletidir, öyle de
kalacaktır" ifadesini kullandı.
HSYK HANGİ HAKLA YARGILAMAYA MÜDAHALE EDİYOR?
Hakim ve savcıları baskı altına alacak bir kararın altına düşünülmeden imza atıldığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
"Şemdinli davasının iddianamesini hazırlayan cumhuriyet savcısının
başına gelenleri hatırlayınız. Türk hukuk dünyası bu kararın yaşattığı
çelişkiyi, acıyı ve tahribatı henüz üzerinden atamamışken, şimdi yeni
bir hukuk faciasıyla karşı karşıyadır.
Bugünden sonra hangi savcımız özgürce, yargı bağımsızlığına müdahale
edileceğini düşünmeden ve korkusuzca olayların üzerine gidebilecektir?
Yargı bürokrasisi aldığı bu kararla kendi içinde büyük bir yara
açarken, aynı zamanda bunun demokrasimize ve çocuklarımza bırakacağımız
adalet mirasına bir darbe olduğunun bilincinde değildir. Sorumsuz ve
düşüncesizce alınan bu karar ülkemizin geleceğini etkileyecek bir
demkorasi ayıbıdır. HSYK hangi hakla ve hangi yetkiyle yargılama
faaliyetlerine müdahale edebiliyor?
AB müzakerelerini sürdüren, dünyanın en büyük ekonomilerinden birine
sahip olan, dış dünyada saygın ve itibarlı bir yeri olan Türkiye, nasıl
olur da bir kaç kişinin aldığı yetkisiz ve sorumsuz bir kararla
tökezletilmeye çalışılır. 72 milyon insanın geleceğini etkileyecek bir
karar nasıl olurda bu kadar kolay, düşünmeden ve hesapsızca alınabilir?
Tüm dünyada dikkatlice izlenen ekonomimiz, dış politikamız,
demokrasimiz, uluslararası kurumlardaki saygınlığımız bu kararla
birlikte zedelenirse bunun hesabını kim verecektir? Siyasi krizlerle
millete ödenen ekonomik bedellere, şimdi de yargı bürokrasisinin
sorumsuz davranışıyla yeni bedeller mi ödetilecek? Hayır, buna izin
veremeyiz.
2010 yılında çağdaş dünyada, bu iletişim çağında bu denli geri kalmış
bir Türkiye görüntüsü vermek milletimize büyük bir hakarettir. Gerçek
Türkiye bu değildir, milletimiz bunu hak etmiyor. Türkiye'nin
itibarını, saygınlığını, istikrarını ve demokrasiye olan bağlılığını
gözetmek herkesten çok yargı mensuplarının görevidir. Kimse bu milletin
ve ülkenin saygınlığına gölge düşürecek karar alma lüksüne sahip
değildir. Millet iradesine, milletin temsil makamına yönelik
hazımsızlık ve tahammülsüzlük hiç bu kadar kendini belli etmemiştir."
SİYASET YAPACAKLAR ÖNCE CÜPPELERİNİ ÇIKARSIN
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anayasadan aldığı yetkiyi suistimal ederek milletin ve ülkenin
geleceğine müdahale edenler kime hesap veriyorlar? Siyaset
siyasetçilerin işidir. Siyaset yapmak isteyen yargı mensupları varsa
önce tarafsız ve adil olduklarını temsil eden cüppelerini çıkarmak
zorundadırlar. Hem taraf tutup, hem adil olmayan kararlar alarak, hem
de siyaset yaparken o cüppe giyilemez. Dün, HSYK tüm hukuk normlarını
altüst ederek, siyaset kokan kararlardan birisini alırken, Yargıtay 1.
Başkanlar Kurulu ve Danıştay Başkanının buna destek veren açıklamaları
da ayrıca vicdanları sızlattı.
Bu acelecilik, bu ortak tavır hissi veren beyanatlarla adeta siyaset
yapan yargı kurumları kendi saygınlıklarını zedelemiştir. Siyasi
beyanlarda bulunmak, taraf tutmak, ihsas-ı reyde olmak hukukçular için
kırmızı çizgilerdir. Maalesef dün bu kırmızı çizgiler aşılmış, anayasa
ve yasalar açıkça ihlal edilmiştir. HSYK aldığı kararla, yürütülmekte
olan soruşturmaya müdahale etmiş, doğrudan taraf olmuş, yetkisini
aşmış, bağımsız yargının işleyişine engel olmuş, soruşturmanın sağlıklı
bir şekilde yürütülmesi ve sonuçlandırılmasını tehlikeye sormuştur.
Yargıya, yine yargı çevreleri tarafından ağır bir darbe vurulmuştur.
Keyfilik ve kanun tanımazlık hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını yok sayan tehlikeli bir davranıştır.
Soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcılıkları ve tedbir kararlarını
veren mahkemeler, HSYK'nın ağır baskısı altına alınmıştır. Bu şartlar
altında bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapmak son derece
zorlaşmıştır."
BAŞSAVCI TARAFSIZLIĞA GÖLGE DÜŞÜRDÜ
TBMM'de Habur süreciyle ilgili anamuhalefet partisi tarafından gensoru
verilmişken, bu süreçle ilgili aynı gün Yargıtay Başsavcısı tarafından
gensoru önergesini destekler mahiyette açıklama yapılmasının, yargının
tarafsızlığına gölge düşürdüğünü ve bu kurumlara duyulan güveni
sarstığını ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını, hukuk devleti ilkesini ve
yargıyla duyulan güveni zedeleyeyecek eylem ve söylemlerden kaçınmak
herkesten önce HSYK ve yüksek yargının görevidir. Hiçbir kurum
kendisini anayasa ve yasaların üzerinde göremeyeceği gibi keyfiliğe ve
ben yaptım oldu dayatmasına gidemez.
Yargının kendi içinde yaşadığı sıkıntıları bahane ederek hükümeti
yıpratmaya yönelik açıklamalarda bulunulması ayrı bir hedef
saptırmadır."